THE IMITATION GAME - YAPAY OYUN | FİLM 1





''Dikkatle dinliyor musunuz? Güzel. Dikkatle dinlemiyorsanız, bir şeyleri, önemli bazı şeyleri kaçırırsınız. Duraksamayacağım. Söylediklerimi tekrarlamayacağım ve siz de sözümü kesmeyin. 

 Siz orada oturduğunuz ve ben de burada oturduğum için gerçekleşmek üzere olan şeyin kontrolünüz altında olduğunu düşünüyorsunuz. Yanılıyorsunuz. Kontrol bende. Çünkü sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Şu anda sizden istediğim tek şey bir söz. Beni dikkatle dinleyin ve bitirene kadar yargılamayın. Buna söz veremiyorsanız o halde lütfen odayı terk edin. 

Ancak kalmayı seçerseniz burada olmayı seçtiğinizi unutmayın. Şu andan itibaren olacaklar, benim değil sizin sorumluluğunuzda.''


 — KONU — 

 II. Dünya Savaşı Nazi Almanyası'nın hâkimiyetinde birden çok cephede çok çetin biçimde devam etmektedir. İngiliz İstihbaratı tüm yoğun çabalarına ve yüzlerce kişiyi çalıştırmasına rağmen Almanların kullandığı Enigma şifreleme sistemini çözmeyi başaramamıştır. Almanların çok gizli bir biçimde şifrelediği bu yazışmalar, İngilizlere ve müttefiklerine çok ağır kayıplara mal olmuştur. 

 Çözüm olarak İngiliz hükümeti Deniz Kuvvetleri Komutanlığı çatısı altında ülkenin en iyi şifre çözen beyinlerini ve kriptoloji uzmanlarını toplar. Bu isimlerden biri de farklı çalışmalarıyla tanınan ve kendi yöntemlerinden ödün vermeyen genç profesör Alan Turing'dir. Turing'in ekibe katılması dengeleri alt üst edecek ama o güne kadar hiç denememiş büyük çaplı bir girişimin de kapısını aralayacaktır. 




YORUM —

 Tarihe ismini yazmış düşünürlerin, bilim insanlarının, sanatçıların hayatlarını izlemekten zevk aldığım gibi bu filmi de izledikten sonra sevdiğim filmler listesine gireceğinin farkındaydım. Sizlere filmde en sevdiğim, çok iyi yansıtıldığını düşündüğüm sahneleri paylaşarak yorumlarımı sunacağım.



 Filmin başlangıcında, Turing'in Enigma projesine dahil edilmek istediğine yönelik bir sahne izliyoruz. Çözülmesi imkansız olan bu Alman kodunun, kendi zekasından öte bir şey yaratarak kırabileceğini düşünüyor. Hükümetin işe aldığı diğer dahilerle birlikte çalışmalarına başladığında ise, çevresine kendisini kapatarak bu kodlarla uğraşıyor ve bu da diğerlerinin ona tepkilerini belli bir çizgide tutmasına sebep oluyor.

 Zekanın ve sanatın, ruhla aynı doğrultuda ilerlediği ve bunun dışa bağlı bir etken olmadığı durumlarda insanlarda uyum sağlayamama durumu ortaya çıkıyor. 

 Sahneler arasında, lise döneminde en yakın daha doğrusu tek arkadaşı Christopher'la ilişkisini gözlemleyebiliyoruz. Konuşurken, onun etrafındayken kendi gibi olabileceğini biliyor ama diğer öğrenciler böyleyken durum pek de öyle olmuyor. Aralarında geçen bir diyalog:

– Ne okuyorsun sen?
+ Kriptografi hakkında bir şey.
– Gizli mesajlar gibi mi?
+ Gizli değil. Harika kısım da bu. Herkesin görebildiği mesajlar ama anahtarı yoksa kimse ne anlama geldiğini bilemez.
– Konuşmaktan ne kadar farklı? İnsanlar birbiriyle konuşurken ne demek istediklerini asla söylemezler. Başka bir şey söylerler ve senden yalnızca ne demek istediklerini anlaman beklenir. Ancak asla yapmam.



 "Bazen kimsenin hayal edemediği şeyleri hayal edip yapabilen insanlar vardır." diyor Christopher ve Alan, hayatının sonuna kadar bu söze tutunuyor. Bu söz sadece Christopher söylediği için önemli değil ama onun ölümünden sonra, hayatını yönlendiren pusulanın ibresini de yönlendiren şey. 

 Arkadaşının adını verdiği ve kodları çözeceğine inandığı makineyi yapmak istediğinde, çevresinden olumsuz tepkiler alıyor. Günler boyu tek başına çalışıyor ve kapının çalınıp da: "Sen ve makinen işe yaramazsınız, götürün şunları!" denmesi beklentisiyle hızlanmaya çalışıyor. 

 Joan Clarke karakteri ise, Alan Turning çalıştığı dehalar takımının başına geçtikten sonra dahil oluyor. Alan'ın ilgisini çekerek, makineyi inşa etme sürecinde kodları çözmesi konusunda destek oluyor.

 Buradan sonra Alan'la insanların etkileşimi ve yanlız karakterlerin gelişimi bile kurguyla birlikte genişliyor. Onlar da Alan'ın gerçek niyetlerini görüyor, makineyi kurarken onunla beraber çalışıyorlar. Alan'ın herkese fıkra anlatma fikri devreye girdiğinde ise, bu sahnenin aslında gülümsetmekten çok daha fazla derinliği olduğunu görebiliyoruz. Alan'ın çabalaması ve onları beslediği samimi duygular, teşekkürünü sunuşu bir yönden bu sahnede gerçekleşiyor.



 Alan'ın düşünceleri ne zaman zihnini ele geçirecek gibi olursa, koştuğu sahneler araya giriyor. Gerçekten Alan Turing'in, yıllar sonra bunu yapmasıın nedenini tahmin etmek dışında bir şey yapamıyor, yanlız yola çıkarak bilgiye ulaşabiliyoruz. Maalesef o rüzgarın kendisine ne hissettirdiği konusunda düşüncelerini bulamadım.

 Alan'ın ürettiği makine Joan'ın da fikirleri sonucunda çalıştığında, Almanların saldırılarını nereye düzendiklerini öğrendiklerinde omuzlarını önceden almadıkları bir yük biniyor. Bu bilgileri tüm netliğiyle paylaşamamanın acısı içerisindeler, aksi taktirde Almanlar bu çözümlenen sırlarını fark edecekler. 

 Bu süreç içerisinde Turing'in söylediği bir söz: "Ben Tanrı mıydım? Hayır çünkü savaşı Tanrı değil biz kazanmıştık." oluyor.

 Hükümetin onlardan istedikleri gibi, bu projeye dair her şeyi yaktıklarından sonraki yıllar Alan için karmaşık bir düğümün ta kendisi olmaya benziyor diye düşünüyorum. 

 Film hakkındaki genel yorumlarım bunlarla sonlanıyor. Düşüncelerim, bir insanın okuduğu, dinlediği veya izlediği eserlerden çıkarımlarının o kişinin zihnine giden yolun ucuna belirginleştirdiği yönünde. 

 Bu yüzden, film konusundaki görüşlerimi tüm detayıyla açıklamayı tercih etmiyorum ama size filmi izlemenizi kesinlikle tavsiye edebilirim. Birçok alanda ödül almış bir film olmasının yanında, düşüncelerinize yeni hatlar kazandırabilecek bir eser olduğunu düşünüyorum. 



 Kendi olduğu kişi olmaktan alıkoyularak, içindeki yönelimleri bastırmak için girdiği ilaç tedavisi ardından zihninde yaşayanları susturamıyor. Erkeklerle ilişkiye girdiğine yönelik -o zaman bir suçtu- suçlama dolayısıyla hapiste yargılanıyor ve buradaki konuşma sahnesinde sarf edilen her harfe ayrı bir şeyi kazıyor Alan. 



Alan Turing olduğu kişiydi ve kimsenin, bunu herhangi bir insandan almaya hakkı yoktur. 


 Filmden Alıntılar:

  •  İnsanlar neden şiddeti sever biliyor musunuz? İyi hissettirdiğin için tabi ki. İnsanlar şiddeti çok tatmin edici bulur. Ancak tatmin yok olunca eylemin içi de boşalır. Bunu kendi başıma öğrenmedim elbette,yardım aldım.
 


  • "İnsanlar birbiriyle konuşurken ne demek istediklerini asla söylemezler. Başka bir şey söylerler ve senden yalnızca ne demek istediklerini anlaman beklenir.''

  • "Bir makine miyim bir insan mı? Bir savaş kahramanı mıyım yoksa bir suçlu mu? Peki söyleyin, ben neyim?"

  • "Biliyor musun, bu sabah sen olmasaydın var olmayacak bir şehrin treniyle yolculuk yaptım. Eğer sen olmasaydın yüksek olasılıkla ölü olacak bir adamdan bilet aldım. Mesleğim hakkında okudum, sen olduğun için var olan kocaman bilimsel bir saha hakkında.  Şimdi, normal olmayı diliyorsan... Benim istemediğim üzerine söz verebilirim. Dünya tam olarak, sen normal olmadığın için çok daha iyi bir yer."




— ALAN TURING — 

23 Haziran 1912 – 7 Haziran 1954



 Alan Mathison Turing; İngiliz matematikçi, bilgisayar bilimcisi ve kriptolog. Bilgisayar biliminin kurucusu sayılır. Geliştirmiş oldugu Turing testi ile makinelerin ve bilgisayarların düşünme yetisine sahip olup olamayacakları konusunda bir kriter öne sürmüştür.

 Annesi Sara, Hindistan'da hamile kalmıştır. Babası Julius Mathison Turing, Britanya Hindistan koloni idaresinde Hindistan devlet memuruydu. Julius ve annesi Sara Alan'ı İngitere'de dünyaya getirmek istediler ve böylece Londra'ya gelerek, Alan Turing'in doğduğu Maide Vale'de bir eve yerleştiler. 

 John adlı bir abisi vardı. Babası Hindistan Devlet Memurluğu işine devam etmekteydi ve Turing'in çocukluk yılları boyunca ailesi iki oğlunun kalması için İngiltere Hastings'teki arkadaşlarına bırakarak Guildford, İngiltere ve Hindistan arasında seyahat etti.

 Turing yaşamının erken dönemlerinde deha belirtileri gösterdi ve bunları sürekli olarak sergiledi.
 Ailesi onu 6 yaşında iken bir gündüz okulu olan St Michaels'e kaydettirdi. Diğer eğitmenleri ve sonra da okulun başöğretmeni çabucak onun zekâsının farkına varmıştır. 14 yaşındayken Dorset'te ünlü çok pahalı bir özel okul olan Sherborne Okuluna girdi. 

 Okul sömesterinin birinci günü İngiltere'deki Genel Greve denk geldi; ancak Turing okuluna o kadar hevesliydi ki, trenlerin ülkede işlemediği o günü Southhampton'dan okula 60 milden fazla süren yolu tek başına bisikletle gitti ve yarıyolda geceyi bir otelde geçirdi.

 Matematik ve bilim üzerine doğal eğilimi, Sherborne'daki eğitim tanımı daha çok klasik Antik Yunanca ve Latince üzerinde odaklanan, öğretmenlerinin saygısını kazandırmadı. 

 Okul Müdürü ailesine şöyle yazmıştır: "Umarım iki okul arasında bilgisiz kalmaz. Eğer özel okulda kalacaksa özel okulun özel eğitimini almayı kabul etmeli; eğer sadece bir kendini bilime adamış bir bilimadamı olacaksa, vaktini bu özel okulda boşuna harcıyor."

Turing okulda kendinden yaşça biraz daha büyük akademik öğrenci Christopher Morcom'la yakın arkadaşlık ve aşk ilişkisi kurdu. Morcom, çocukken veremli inek sütü içmesi dolayısıyla kaptığı tüberküloz hastalığı nedeniyle, Sherborne'daki son sömestirinin bitmesinden sadece birkaç hafta kala öldü. Turing'in dini inancı yıkıldı ve ateist oldu. İnsan beyninin çalışması da dâhil, tüm dünya fenomenlerinin materiyalistik olduğu inancını benimsedi.

Homoseksüellik İngiltere’de yasa dışıydı ve bir akıl hastalığı olarak dikkate alınmakla birlikte ceza-i yaptırımı olan suç sınıfına girmekteydi. Turing, 19 yaşındaki Alan Murray ile sinemada tanıştı ve Murray birkaç defa Turing'in evine giderek onunla birlikte kaldı. 

 Birkaç hafta sonra Alan Murray bir tanıdığı ile birlikte Turing'in evini soymaya gitti. Turing bu hırsızlığı polise bildirdi. Polis hırsızları yakaladı ve soruşturma sırasında Alan Murray'in Turing ile homoseksüel ilişkisi olduğu gerçeği ortaya çıktı. Turing de bunun gerçek olduğunu itiraf etti. 
 İkisi de 1885 Ceza Kanunu'na Ek Yasa'nın 11. Kısmı gereğince müstehcen uygunsuzluktan suçlanıp mahkemeye verildiler. Turing pişman değildi ve 50 yıl önce Oscar Wilde'ın başına geldiği gibi aynı suçtan mahkûm edildi.

 8 Haziran 1954’te temizlikçisi onu Manchester'deki evinde ölü buldu. Bir gün evvel, yatağının kenarında bıraktığı yarı-yenmiş siyanür-zehirli elmayı yemek suretiyle siyanür zehirlenmesinden öldüğü açıklandı. Elmanın kendisi nedense hiçbir siyanür zehiri testine tabi tutulmadı. Ölüm sebebinin siyanür zehirlenmesi olması iddiasına rağmen naaşına post-mortem yapılmadı.

10 Eylül 2009 tarihinde -yani Alan Turing'in ölümünden 50 yıl sonra- İngiliz başbakanı Gordon Brown ünlü matematikçiye yapılanların korkunç olduğunu kabul etti ve 2013'te Kraliçe 2. Elizabeth, ölümünün ardından Turing'e kraliyet affı bahşedip, eşsiz başarılarını onurlandırdı.


 *Alan Turing ile ilgili bakılması gerekenler, benim derlediğim bilgilerden çok daha fazla olduğu için merak edenlerin incelemesi için Andrew Hodges tarafından yazılan Alan Turing biyografisini tavsite ediyorum.




Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.